Yaşamım ne anlam taşımıştı, bunca sevinç ve acının üzerinden geçip gitmesinin hikmeti neydi? Şimdiye kadar içimde hissettiğim, hala hissetmekte olduğum gerçek'e ve güzel'e karşı bu susamışlık nedendi? Ne diye o şuh ve dilber kadınlar uğruna inatla, gözyaşları akıtarak sevdalar ve acılar çekmiştim? Niçin bu günde başım hazin bir sevgi uğrunayine utanç ve gözyaşlarıyla eğilmişti? Madem yalnızlıklar içinde pek sevilmeden yaşayıp gitmek alnıma yazılmıştı, o işine akıl ermez Tanrı, sevginin yakıp kavurucu özlemini ne diye yüreğime yerleştirmişti sanki?
Tümüyle batağa saplanmamış bir kimse yaşamında bir kez esenlik ve iyilik dolu bir yaşamın sönüp gidişine tanık olmuşsa, asla canına kıyamaz.
Sevmek böyledir işte. Acılar içinde bırakır insanı. İleride bu acıları bol bol tattım ben. Ama sevgi yüzünden acı çekip çekmemek de pek önemli değildir. Yeter ki yaşam sürecine tüm gücüyle katılabilsin insan, yeter ki bizi yaşayan nesnelere bağlayan o sıkı ve diri ilişki hissedilsin, yeter ki sevgi sıcaklığını korusun hep!
|